Süleyman Hacıbektaşoğlu, TBMM'de görüşülen İklim Kanunu hakkında yazdı... İşte yazı dizisinin ilk serisi...
Meclise sunulan iklim yasası taslağında en fazla dikkat çeken alanlardan biri tarım ve hayvancılıkla ilgili düzenlemeler.
Bu yasa, görünüşte çevreyi ve iklimi koruma iddiası taşırken, gerçekte küçük üreticinin alanını daraltan, tarımsal üretimi büyük şirketlerin kontrolüne sunan bir yeniden yapılandırma içeriyor.
Küçük Üretici Suçlu, Şirketler Masum
Yeni yasa, tarımda özellikle metan gazı salımı üzerinden iklim etkisini azaltmayı hedefliyor. Ancak bu hedefin uygulanışı sınıfsal bir ayrım yaratıyor.
Üç ineği olan bir köylüye “çevreyi kirletiyorsun” diyerek yaptırım uygulanırken, binlerce baş hayvanı olan büyük şirket çiftlikleri, teknolojik cihazlarla metan ölçümü yaptığı için "çevre dostu" sayılıyor.
Üstelik bu şirketler karbon puanı topluyor, teşvik ve kredi alıyor.
Bilimsel Gerçekler Kimi Gösteriyor?
FAO’ya göre, dünya gıdasının yaklaşık %70’i hâlâ küçük üreticiler tarafından sağlanıyor. Buna rağmen tarımsal pazarın %90’ı birkaç dev şirketin elinde.
Bu eşitsizlik derinleştikçe iklim yasası gibi düzenlemeler, küçük üreticiyi piyasanın dışına itmenin araçları haline geliyor.
Metan gazı, karbondioksite kıyasla 25 kat daha güçlü bir sera gazı. Ancak bu gerçeklik, bin yıllardır hayvancılıkla geçinen kırsal toplulukları değil, endüstriyel tarımı hedef almalıydı. Yasa ise yönünü tersine çevirmiş durumda.
Karbon Etiketiyle Tarımın Yeniden Dağıtımı
Yeni sistem, "karbon ayak izi düşük üreticiye teşvik" mantığıyla, çevreci gibi sunulan ama esasen ticarileşmiş bir kontrol mekanizması kuruyor.
Küçük üreticiye karbon ölçüm cihazı, emisyon raporu, sertifika zorunluluğu getirilirken; şirketler bu sistemden kazanç elde ediyor.
Böylece tarımsal üretimin zemini değiştiriliyor: Emek yoğun, yerel bilgiyle yapılan üretim cezalandırılıyor; şirket tarımı destekleniyor. Yani bu bir çevre politikası değil, üretimin yeniden el değiştirmesi sürecidir.
Marksist Perspektiften Değerlendirme
Marksizm’e göre toprağın özel mülkiyeti, sınıf ayrımının ve sömürünün temelidir. Kapitalist üretim biçimi, toprağı bir yaşam alanı değil, bir kâr aracı olarak görür.
Bugün iklim yasaları, bu metalaştırmayı çevre gerekçesiyle yeniden yapılandırmanın aracıdır.
İklim yasası:
Gıdayı halkın hakkı olmaktan çıkarıyor
Toprağı kar-zarar hesabıyla yönetiyor.
Tarımda karar gücünü halktan alıp sermayeye veriyor.
Sonuç
Gerçekten doğayı koruyan bir iklim yasası, köylüyü yaşatır, toprağı topluma açar, üretimi kolektifleştirir. Ancak meclise sunulan yasa, tarımın geleceğini karbon puanına sahip olanlara bırakıyor.
Bu yüzden iklim yasasına karşı mücadele, sadece doğa için değil; üretimin, emeğin ve yaşamın geleceği için verilmesi gereken bir mücadeledir.