Süleyman Hacıbektaşoğlu, güçlü olmanın en sessiz halini yazdı...
Bazı insanlar sessiz ağlar. Gözlerinden değil, ruhlarından süzülür yaşları. Bir gülüşün ardında bastırılmış nice fırtına, bir tebessümün gölgesinde kaç kırık kelime saklıdır, kimse bilmez.
Onlar, göz göze geldiklerinde sözlerin susmasını ister. Çünkü kelimeler çoğu zaman fazladır; çünkü onlar hislerin incelikli titreşiminde yaşar.
Bu dünya...
Bu dünya, sivri köşeleriyle, hoyrat elleriyle, gürültücü, bağırgan, talepkâr bir dünya.
Kaba güçlerin, suskun adaletin, yalanın her gün baş tacı edildiği, inceliğin zaaf sayıldığı bir yer.
Bu dünya, güçlü olanın değil, en çok unutanın hayatta kaldığı bir yer.
Unutan sevdayı, utanan merhameti, unutan ağlamayı, duymayan çığlığı...
Ve işte bu dünyanın içinde bir avuç insan var. Bir bakışla bir ömrü anlayan, bir kelimeyle bir kalbi onaran...
Kalabalıklar içinde yapayalnız yürürler; çünkü anlamanın, hissetmenin, içselleştirmenin bedeli ağırdır.
Herkes geçerken yanından, onlar durur. Herkes görmezden gelirken, onlar fark eder. Çocukların gözlerine, yaşlıların ellerine, yalnızların sesine dikkatle bakan onlardır. Bu yüzden en çok onlar yorulur.
Hassas olmak bir lanet gibi anlatılır bu çağda. Ama aslında o, bir armağandır. Çünkü sevmek bir cesaret işidir, hissetmek büyük bir güç.
Hassas insanlar dünyanın en güçlüleridir. Çünkü onlar sevmeyi en iyi bilenlerdir. Acıyı göze alarak severler, kaybı bilerek sarılırlar, kırılmayı göze alarak güvenirler.
Ve bu dünyada, bu kadar korkunun içinde, sevgiyi yüceltmekten daha büyük bir direniş var mıdır?
Yine de, kaç kere yenilseler de, her seferinde kırıklarını toplamayı bilen onlardır. Ama bazen öyle anlar gelir ki… Dünya, onların narin yüreğine fazla gelir.
Her şey üstlerine yığılır; haberler, kalp kırıklıkları, içten içe büyüyen sessizlikler...O zaman anlarlar, bu dünyanın kumaşı başka bir iplikten dokunmuştur.
Ve onlar başka bir şeye aittir.
Belki de bu yüzden bir başka dünya gereklidir.
Yalnızca bedenleriyle değil, kalpleriyle de var olabilecekleri bir yer...
Yumuşaklığın zayıflık değil bilgelik sayıldığı, gözyaşının utanç değil onur olduğu bir dünya.
Orada, sesler yumuşaktır. İnsanlar birbirine sert değil, şefkatle dokunur.
Kendini korumak için değil, başkasını anlamak için konuşurlar.
İşte o dünya, bir gün kurulacak. Belki bir devrimle, belki bir şiirle, belki sadece iki insanın göz göze geldiği bir anda...
Ama kurulacak.
Ve o gün geldiğinde, Hassas kalpler artık yalnız yürümeyecek. Sevgileriyle taşıdıkları o gizli kuvvet,
Yeni dünyanın temelini atacak.
Çünkü gerçek bir dünya, Ancak sevgiyi en çok bilenlerin elleriyle kurulabilir.
İşte onlar en güçlü olanlardır. Bağırıp korkaklığını gizleyenler değil. Çünkü sevmeyi bilmek en büyük cesarettir.
Bu yüzden bir devrimcinin sol memesinin altındaki cevahir hiç kararmaz. O yürekte o sevgiyle kocaman bir cesaret olur her kavgada.