Erdal Akyol, Flow filmini Haber Trabzon için yazdı...

Kendimi bildim bileli film izlerim. Hayatımın hatırı sayılır bir bölümü sinemalarda geçti. Yazlık, kışlık, dev salonlu, perdeli, perdesiz, cep denilen bakla sofa odalarda… Anlayacağınız sinema filmleri ve şimdilerde diziler aşktan öte tutku oldu benim için.

Sosyal medyalarda sinema filmleri ve diziler hakkında ihtisas gruplarım var, kendi oluşturduğum. Birkaç gece önce, son Oscar, yani 97. Oscar Ödülleri hakkında paylaşımımda da bahsettiğim, En İyi Animasyon Film Ödülü alan Letonya yapımı Flow’u izledim. En İyi Uluslararası Film dalında da ödüle aday olmuştu. Golden Globe Ödülü de aldığını belirtirken dev rakiplerinin yanında çok daha düşük bütçeyle bu denli büyük ödüller alan ilk bağımsız film olduğunu söylemeliyim.

Gints Zilbalodis, Matiss Kaza ve Ron Dyens yazmış. Gints Zilbalodis yazmakla kalmamış aynı zamanda yönetmiş. Ufak tefek mantık hatalarına rağmen şahane bir izlence çıkarmışlar ortaya.

Senaryosundan müzik, kurgu, ambiyansına kadar ince bir işçilik sergilenmiş. İntak türü değil. Yani canlılar diğer animasyonlardaki gibi konuşmuyor. Doğal sesleriyle varlar. Kuşkusuz en aşina olduğumuz da ana karakter kedinin sesi. Mırlamalar, miyavlamalar, hepsi yerli yerinde. Sadece sesleri değil, davranışları ve yetenekleri tam da gerçek hayatta olduğu gibi. Kedi kedi gibi, köpek de köpek gibi davranıyor. Ne eksik ne fazla. Kuşkusuz diğer canlılar da…
Kim demiş animasyon filmler sadece çocuklar içindir diye?
Bkz. Resimdeki tek canlı 90 yaşındaki annem.
Flow izliyor. Neredeyse içine düşecek. Keyfe bakar mısınız…

Film boyunca hiçbir diyalog yok. Bu açıdan hayvanlar arası iletişimi, doğa ile hayvanlar arası etkileşimi son derece başarılı kurmuş ve anlatmışlar. Seyir zevki yüksek olan Flow’da başarılı bir öykü ve içinde dram, trajedi, aksiyon, gerilim var. Hatta post apokaliptik (felaket sonrası kaos) ortamı bile var.

Spoiler olmaması için ayrıntı vermeyeceğim ama ana sekanslardan biri bana Life of Pi (Pi’nin Yaşamı) filmini anımsattı. Besin zincirinde birbirlerine hayati tehlike yaratacak canlılar dar bir alanda bir arada olma ve bunu sürdürebilme mücadelesi yaşıyorlar. Çok benzerini Life of Pi’de izlemiştik. Hem de 3D lezzetinde.

Kedi, köpek gibi bildik hayvanların yanı sıra sekreter kuşu, Madagascar’dan aşina olduğumuz King Julien karakterli lemur ve bir kapibaranın olağan üstü ilişkisine şahit oluyoruz. Mutant bir balina da takıma bonus olmuş.

Grafik tarzı hiperrealistik değil. Yani, gerçeğe tam öykünmemiş. Yorum katmış. Silent Hill 2’deki gibi kıllar tüyler hafif rüzgârda tek tek dans etmiyor, karakterler oldukça naif. Fakat kareler birbirini takip ettikçe izleyene sevimli ve sıcak geliyor.

İzledikten birkaç gün sonra tam bir hayvan sever annemin de çok seveceğini tahmin ederek ona da izlettim. Yanılmamışım. İzlerken içine düşüyordu. Mutlu oldu. Ben de…

Her yaşa uygun bu filmi kaçırmayın. Ailece bir buçuk saate yakın kaliteli bir zaman geçireceğiniz garanti ediyorum.